2 Nisan 2018

İnsani Liderlik ve Balıkçı Erol

Sevgili Clayton Christensen,

Bu dosdoğru size hitaben yazılmış açık bir mektup olsa da, muhatabının kendim olduğu elbette aşikar. İnsan önce kendisi için yazar…

Bir süre önce ölümle burun buruna geldiniz. Yaşamınızın muhasebesini yaptınız ve ortaya “Yaşamınızı Neyle Ölçeceksiniz?” * çıktı.

5 yıl önceydi, bu isimli makalenizin sonuç paragrafı sohbetlerimin kapanışını oluşturuyordu. Ticari sonuçların hemen önüne, insani dokunuşu konduruyordum. Şirketler insanca yaşamalıydı. Amaç elbette kazanç, ancak para insandan önce gelemezdi.

Bir süredir soruyor insanlar bana, yaptığın işi niye yapıyorsun diye. Kalptendir verdiğim cevap; “hayatlarına dokunduğum insanlar için”…

Şimdilerdeyse, bir çift sözüm var; hem size Christensen, hem kendime, hem de herkese…

Eğer bir insana dokunuyor ve onda olumlu bir fark yaratıyorsunuz, siz bir lidersiniz. Doğru...

Yanlış olan etkileşimin tek yönlü olduğu.

Dokunduğunuz her insanda siz de değişirsiniz. Kimin hoca kimin öğrenci olduğu bilinmez derler. İnsanlar _ancak ve ancak_ içini başkalarına açık yürekle açtığında ve dokunulmaya izin verdiklerinde büyür. Hakiki Lider olurlar…

Bir teşekkür borcum var tanıştığım, hayatlarına dokunduğum insanlara...

Siz de bana dokundunuz. Gelişmeye, öğrenmeye devam ediyorum. Sayenizde, çok şükür...

Ve küçük bir tavsiye, büyük küçük herkese...

Zor zamanlar kapınıza dayandığında, kapıyı açın ve dışarı kaçın. İnsanlara açılın.

Ummadığınız can size yeni bir heyecan sunar. Daralmış ciğerlerinize taze bir nefes dolar. **

Kim bilir, gün gelir Clayton Christensen de sesimi duyar...

Seyyah ÖZ,

Fikir Aralık 2017 ~Yazıya dökülüş 2 Nisan 2018

* “How Will You Measure Your Life?” Clayton Christensen

2013 yılında, "Thinkers 50" listesinde yaşayan 1 numaralı düşünce önderi olarak seçilen, yıkıcı inovasyon tabirinin babası, Harvard İşletme Profesörü Clayton Christensen, dünyanın dev şirketlerine verdiği danışmanlıklar ile muazzam bir finansal etki yaratmıştır. Yaşadığı bu zor deneyim sırasında hayatını gözden geçirir ve yaşamını değerli kılan şeyin yarattığı finansal faydadan öte dokunduğu insanlarda yarattığı olumlu dönüşüm olduğunu görür.

** 2017 yılında, Aralık ayında, içimi kağıda dökerim; “Ben balık alayım anne, sen gel yeter ve kıvırcık salatamız olsun sofrada.” Sonra sokağa çıkarım. Başıboş dolaşırım. Kuyubaşı’nda durur, seyyar balıkçı Erol, 20 yıldır. O gün tanışırız. Karadeniz’in balıklarını ayıklar, büyük bir ustalıkla. Bir ara, “sen ne iş yapıyorsun” der. Cevabımı alır, gözümün içine içine bakar, bana 2 cümle üfler. Canıma heyecan katar...

Yorum yaz...
  • (Yayınlanmayacak)